Adı türkülerde geçen Gelivera Köyü baraj sularına gömüldü. Dava açan köylüler bir yandan eşyalarını yükseklere çıkarma derdinde.“Koyverdun gittun beni Allahundan bulasun. Kimse almasun seni yine bana kalasun. Sevduğum senun aşkın ciğerlerumi dağlar. Hiç mi duşunmedun sen sevduğun boyle ağlar. Gelevera deresi iki dağun arasi…” Tarihi Cenevizliler’e dayanan ve türkülere konu olan ‘Gelivera’ artık yok. Gelivera Deresi üzerine yapılan Gökçebel Barajı nedeniyle havzada beş aydır su toplanıyor. Bahar yağışlarıyla birlikte Gelivera sular altında kaldı. Köylüler bir yandan evlerden eşyalarını kurtarmaya çalışırken, bir yandan da son umut açtıkları davanın sonuçlanmasını bekliyor.
Giresun ile Gümüşhane sınırlarında yer alan ve yeni adı ‘Sapmaz Köyü’ olan Gelivera şu sıralar tam bir afet bölgesi gibi. Evler su altında, insanlar eşyalarını sırtlayıp yükseklere çıkarmaya çalışıyor. Toprakları ‘acele kamulaştırılan’ köylülerin kimi Giresun merkeze kaçarken, kimileri de baraj yapımını üstlenen şirketin kurduğu konteynirlerde kalıyor. Barajın su toplaması tamamlandığında bin yıllık geçmişi olan 142 hanelik Gelivera sulara gömülecek.
Köyde 91 hane barajın yapımına karşı davacı oldu. ÇED olumlu kararının iptalini talep eden köylüler, aynı zamanda kamulaştırmanın iptali için de dava açtı. Yerel mahkeme, davalar iki ilin sınırında kaldığı gerekçesiye görevsizlik kararı vererek dosyayı Danıştay’a gönderdi. Davalar için henüz bir karar alınmadı. Müdahil avukat Alptekin Ocak, “Firmanın raporlarına göre barajın ömrü 20 yıl. Barajın kapasitesi biraz daha az olsa köy su altında kalmaktan kurtulur. Hâlâ geri dönüşü mümkün” dedi.
Avukat Ocak, ayrıca beş aydır dereye can suyu bırakılmadığını belirterek, “Köylüler Giresun Valiliği’ne şikâyete gitti. Valilik 30 bin TL ceza kesti. Dereyi kurutmanın tek karşılığı 30 bin TL ceza oldu” dedi.
Para verdiler ama…
Köyde en az 700 yıllık geçmişleri olduğunu belirten Fahri Kara, “Yükünü söken götürüyor” diyor:
“Köyümüz bir aydır su altında. Afet bölgesi gibi burası. Şirket insanlara verdiği sözün hiçbirini yerine getirmedi. Köyün yüzde 5’i dahi ev bulamadı. Paraları verdiler ama gitmek hemen mümkün mü? Başınızın çaresine bakın dediler. Yapılanları durdurma gücümüz olmadığı için şunu söyledik: ‘Yerimizi yurdumuzu aldınız. Bizi perişanlıktan kurtarın. Camimizi yapın, alt yapısını yapın’ dedik. ‘Yapacağız’ dediler. Ama yapmadılar. Evimizi söktürdük, suyun geleceği yerden 5 metre yukarıya eşyaları yığdım bekliyorum. Belki oraya da su gelecek. Ne yapacağımı bilmiyorum. Benim evim 70 yıllıktı. Köyümün 600-700 yıllık geçmişi var. Köyün gittiğine çok üzülüyorum. Cami minareye kadar sular altında. Yukarı köye gittim cumayı kılmaya. Ağladım durdum.”
Mezarlarımızı taşıdık
Hulusi Bilgin de doğma büyüme Gelivera’dan. Şimdi köyünün su altında kalmasına tanıklık ediyor:
“Köyümüzü teslim ettik. Manevi anlamda da fiziki anlamda da çöktük. Köy tamamen yok oldu. Evler, cami her şey sular altında. Kurtuluş Savaşı’nda anaların sırtında nasıl mermiler varsa şimdi de eşyaları var. Yukarılara doğru kaçıyoruz. Sanki köyümüzde afet var. Yapabilecek bir şeyimiz de yok. Muhtar da bizimle ilgilenmiyor. Daha önce şirket 50 konteynir verecekti. Birkaçını yaptı bazıları orada kalıyor. Evimdeki eşyaları da bıraktım. Tüm anılarım da sular altında kaldı. Yatak yorgan, bir şey almadım. Evin altında odunlar, kuzinem, karyolam hepsi su altında. Camiden de sadece avizelerini, halılarını aldık… Tarım da yapamıyoruz. Köyü nereye kuracakları da belli değil. Bir vahşet var köyde. 30 dönüm arazimiz gitti. Suyun altındaki yere keşfe geldiler. Ev su altında kalmış, keşif yaptılar. Harcırah almak için yaptılar. Suyun altındaki yerde nasıl keşif yapılacak? Mezarlarımızı dahi taşıdık.”