Diyarbekir Kalesinden Notlar Ve Adiloş Bebenin Nin

By | June 27, 2009

1.
varamaz elim
ayvasına, narına can dayanmazken,
kırar boynumu yürürüm.
kurdun, kuşun bileceği hal değil,
sormayın hiç
laaaaal…
kara ferman çıkadursun yollara,
yarin bahçesi tarümar,
kan eder perçem

olancası bir tutam can,
kadasına, belasına sunduğum,
ben öleydim loooy…
elim boş,
ayağım pusu.
bir ben bileceğim oysa
ne afat sevdim.
bir de ağzı var dili yok
diyarbekir kalesi…

2.
açar,
kan kırmızı yediverenler
ve kar yağar bir yandan,
savrulur karacadağ,
savrulur zozan…
bak, bıyığım buz tuttu,
Üşüyorum da
zemheri de uzadıkça uzadı,
seni, baharmışın gibi düşünüyorum,
seni, diyarbekir gibi,
nelere nelere baskın gelmez ki
seni düşünmenin tadı…

3.
hamravat suyu dondu,
diclede dört parmak buz,
biz kuyudan işliyoruz kaba-kacağa,
Çayı, kardan demliyoruz.
anam sır gbi saklar siyatiğini,
“yel” der. “baharın geçer”.
bacım, ikicanlı, ağır,
güzel kızdır, bilirsin,
ilki bu, bir yandan saklı utanır
ve bir yandan korkar
Ölürüm deyi.
bir can daha çoğalacağız bu kış.
bebeğim, neremde saklayım seni?
hoş gelir,
safa gelir,
ahmed arifin yeğeni…

4.
doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üçgün meme vermedik sana
adiloş bebem,
hasta düşmeyesin diye,
töremiz böyle diye,
saldır şimdi memeye,
saldır da büyü…

bunlar,
engerekler ve çıyanlardır,
bunlar,
aşımıza, ekmeğimize
göz koyanlardır,
tanı bunları,
tanı da büyü…

bu, namustur
künyemize kazılmış,
bu da sabır,
ağulardan süzülmüş.
sarıl bunlara
sarıl da büyü…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *